içine atlamak, binmek (tren); kışkırtmak, yuvasından çıkarmak
geçivermek (bahis, sayfa). jump a claim zorla sahip çıkmak (arazi). jump a horse atı bir yerden atlatmak. jump a train trene atlamak. jump at a conclusion birdenbire ve düşünmeyerek sonuç çıkarmak, durup dururken bir mana vermek. jump bail ortadan kaybolup kefili kefalet borcunu ödemeye mecbur bırakmak. jump on k.dili saldırmak, çatmak. jump out of one's skin hayretle yerinden sıçramak. jump over the broomstick leh. evlenmek. jump ship gemiyi haber vermeden terketmek (tayfa). jump the gun (argo) işaret verilmeden başlamak
yarışta hatalı çıkış yapmak. jump the track hattan çıkmak (tren). jumping jack sıçrayan kukla oyuncağı. jumping-off place en üst derece veya en son sınır.
i. atlama, sıçrayış
atılış
bir atlayışta geçilen mesafe
birden silkinme
fırlayış, yükseliş (fiyat). broad jump uzun atlama . get the jump on one (argo) birinden evvel davranmak, üstün gelerek birini şaşırtmak. give one the jumps (argo) çok sinirlendirmek, tepesini attırmak. high jump yüksek atlama. jump bid (briç) deklarasyonda bir löve atlama. on the jump tetikte
çok meşgul, başını kaşıyacak vakti olmayan. the jumps fazla sarhoşluktan ileri gelen titremeli sayıklama hastalığı.
jumper.mp3
jumper
i. atlayan veya sıçrayan kimse
delik delme aleti, delgi
elek. geçici olarak kullanılan bağlantı teli
den. sereni veya direği muhafaza etmek için bağlanan halat.
i. bluz veya kazak üzerine giyilen kolsuz elbise
elbise üzerinden çocuklara giydirilen pantolonlu ceket tulum